Hemen hemen her Pazar günü gündemin dışında yazarken, duygu dünyalarının renklerini hissetmenin farklılığı bir başka güzel.
* * * *
Tatlı serinlikte bir ilkbahar günü…
Akşam üstü.
Hava yavaş yavaş kararıyor.
Bir silüet belirdi.
Elektrik direğinin altına çöküverdi.
Yılların yorgunluğu bu!
Bankta otururken ne kadar da dalgın.
Yüzündeki çizgiler de belli-belirsiz!
Sokak lambalarının ışıkları yüzüne vuruyor.
Çok güzel bir kadın.
* * *
Yıllandıkça güzelleşen ‘Şarap gibi kadın’ örneği bu!
Kimbilir neler yaşamış?
Çok narin ve ürkek oturuyor.
Çok asil, nasıl da belli!
Elinde beyaz bir papatya.
Fal bakıyor.
Öyle bildiğimiz fal zannetmeyin!
Seviyor mu?
Sevmiyor mu?
Öyle değil!
Papatyanın her yaprağını kopardığında sadece ‘seviyor’ diye diye mırıldanırken, en son yaprağı koparamadı.
Papatya falında bile kendinden emin!
* * *
Garip!
Son yaprağı koparmadan duruyordu.
Sevdiğinden emindi de…
Neden böyle duraksadı ki?
Neler düşünüyordu o an?
Gözleri buğulu!
Son yaprağı koparıp öptü, öptü, öptü.
Avuçlarındaydı artık!
Sevdiği adeta avucunun içinde gibiydi!
Hasretle bastırdı kalbinin üzerine!
Özlemini bu son yaprağa saklamıştı sanki!
Seviyor!
Seviyor!
Seviyor!
ama…
Biliyor ki; papatyaya söylediği gibi söyleyemeyecek ve hep kalbine bastıracak!
* * * *
İyi Pazarlar!
Kısacık bir yaşam işte…
Hep sevgiyle kalın.