Anlatılmaz, yaşanır; yaşayanlar da çok net görüyor!
* * *
Hey gidi İskenderun heyyy!
Hani o tarihi balıkhanesi?
Hani kumsalı?
Hani palmiyeleri?
Hani faytonları?
Hani o güzel evleri?
Hani bicibicisi?
Hani Dalyan gazozları?
Hani sahilde palmiye ağaçlarından dökülen o ‘tüf-tüf’ dediğimiz kamışların içinden üflediğimiz minik hurmaları?
Hani, hani, hani…
Uzar da gider!
* * *
Hani, Şemsettin Mursaloğlu?
Hani, tatlıcı Hacı Bekir?
Hani, Arslan Derviş Ünüvar?
Hani, Naim Karaçaylı?
Hani, Alberto Dinkçiyan?
Hani, Abdulkadir Kocabaş?
Hani, Edmon Azrak?
Hani, Mehmet Binbay?
Hani, İsmet Deliveli?
Hani, Ali Şelhum Devrim?
Hani, Ernest Butros?
Hani, Ahmet Göçmen?
Hani, Lyonel Makzume?
Hani, Şahap Yılmaz?
Ve, daha nice güzel isim.
Hani, o sımsıcak insanlarımız?
Nurlar içinde uyusunlar.
* * *
Dayanışma vardı.
Hoşgörü vardı.
Samimiyet vardı.
Mükemmel bir deniz kenti vardı.
Nerede o güzelim İskenderun?
Maalesef İskenderun’un ruhunu çaldılar!
Hele hele 6 Şubat’ta olan oldu!
İskenderun’un o güzel ruhu depremin enkazları arasında kaldı!!!