Yıllar öncesine gitti, dalgın gözleri…
* * *
Çarşıda yürüyordu.
Oyuncakçının önünde çakıldı bir an.
Ne güzel bir tavşancık.
Puf ve yumuşacık bakıyor.
Etkilenmişti.
İçeri girip aldı onu.
Ellerinin arasındaydı artık.
Nasıl bir bağ bu?
Bir anda sevmişti onu.
Sevgilisinin de çok seveceğine emindi ve bir an önce olması gereken yere yetiştirmek için sabırsızlanıyordu bu güzel tavşancığı…
* * *
Araca binerken nasıl da mutlu.
Heyecanlıydı da…
Bir yandan düşünüyordu.
Dünyanın en güzel kadınına gidecek.
Ruhunun sıcaklığı ise bambaşka.
Tanrı, özene-bezene yaratmış O’nu…
Yetiştiğinin farkına bile varmamıştı.
Sarıldığında tek bedendi adeta!
Nefesinin sıcaklığı, kavururcasınaydı.
Deniz kenarına doğru yürürken, tavşancığı uzattığında, bir çocuğun o saf ve tertemiz gülümsemesini gördü sevdiğinde.
Ne güzel esiyor hava.
Tavşancığın adı da kondu oracıkta:
‘Tarçın’
Güzelliğine çok yakışmıştı Tarçın’ın varlığı.
Yatağının başucunda hep vardı artık.
Taaa ki…
İkisi de çok uzaklara gitmek zorunda kalmıştı!
Deprem, sadece binaları mı yıktı sanıyorsunuz?
* * *
İyi Pazarlar!
Sevdiklerinizin değerini bilin ve onlara sıkıca sarılın.
Sevgiyle, huzurla…