Hey gidi Pazar günü hey!
Neler yapardık?
Ne tatil planlarımız olurdu?
Nasıl eğlenirdik?
Kebaplarımızı nasıl pişirirdik?
Çocuklar iple çekerdi adeta!
Tatil keyfi bir başka güzeldi.
* * *
Her Pazar günü, benim yazılarım da tamamen gündemin dışında; aşk, böcek, çiçek ve sevgi üzerine satırlara dökülürdü.
* * *
Sohbet tadında.
Keyifli.
Herkesin yüreğinden bir parça.
Yaşanmışlıklardı!
– Bazen ayrılık ve hüzündü.
– Bazen de kavuşma.
– Bazen öfkeydi.
– Bazen de sevgi.
– Bazen anlatamadıklarımızdı.
– Bazen de anlattıklarımız.
– Bazen tatlı bir eleştiriydi.
– Bazen de takdir.
* * *
Her yazımda kendini bulan ve anılarının derinliğinde kaybolan okurlarımın ilgisini gördükçe, bu köşede nasıl da kuvvetli bir bağ oluştuğunu hep yaşadım.
* * *
‘Ben’dim.
‘O’ydu.
‘Sen’din.
Bu bağı kelimelerle anlatmak mümkün değil!
Gerçekten herkese nasip olmaz.
‘BİZ’ olduk hep!
* * *
İyi hatırlıyorum.
Bankta oturmaları bir başka keyifti.
Denizin dalgaları.
Tepede ayın parıldayan yüzü.
Kıyıda pembe çiçekler.
Yakamozun o büyüleyici görüntüsü.
Nereye baksan bir tablo gibi!
O güzel sohbetin son cümlesi ayrılık habercisiydi:
‘Noktayı koyman gerekiyorsa, koyacaksın!’
Melihat Gülses’in şarkısı çalıyordu.
‘Çok aşığın var diyorlar…’
Billur gibi bir ses ve bir Pazar akşamı.
* * *
‘Hey gidi günler hey!’ dedik yine.
Gözlerinizi kapatın.
Bu şarkıyı dinleyip anılarınızla başbaşa kalın.
İyi Pazarlar!