Yaşı 10 civarında.
Sarı saçlı.
Uzunca biraz.
Konuşkan.
Ne güzel bir yüzü var.
Yemek kuyruğunda bekliyordu.
Tam da Fener Caddesi’nin bitiminde.
Askerler hala yemek dağıtıyor.
Sahile doğru dönerken kuyrukta dikkatimi çekti ve durup onunla konuşmaya başladım.
Depremde annesini kaybetmiş.
Anlatırken gözlerinden yaş boşaldı!
Pırıl pırıl bir çocuk.
Her gün yemek alıyormuş buradan.
Koluyla gözyaşlarını sildi.
O an dua ediyordu:
“Allah, asker amcalarımızdan razı olsun.”
Deprem boyunca o küçücük yüreğinin yaşadığı gerçekleri dile getirirken, kızdığını da hissettiriyordu.
Peşpeşe sıralamaya başladı:
“Abi ya.
İnanmayacaksın ama çok haksızlık var.
Yardımlar yerini bulmuyor.
İhtiyacı olmayanlar daha çok alıyor!”
Evleri ağır hasarlı.
Çadırda kalıyorlarmış.
İki kardeşi de küçük.
Babası asgari ücretle çalışıyormuş.
Depremden sonra kiralık ev bulmak için çok uğraştıklarını ama fahiş ev kiraları yüzünden çaresiz olduklarını söylerken, babasının üzülmesine çok içerlediğini anlattı.
Daha 10 yaşında.
Hadi cevap verebilirsen ver!
Küçücük yüreği yaralı.
Annesiz ve çaresiz bir yaşam.
Deprem de vurmuş!
İnsanların acımasızlığı da vurmuş!
İşte gelinen nokta…
Bir an önce yemeği alıp, kardeşlerine götürme telaşıyla hem yürüyor, hem de yaşadıklarını sıralıyordu.
Üzülmesine gönlüm razı olmuyor.
Konuyu kapatıp ayrılmak istedim.
Sanki rahatlıyordu konuşurken.
Dertleşecek birini bulmanın rahatlığı gibiydi.
Ayrılık vakti.
Sarıldım.
Merak etme düzelir, dedim.
Öyle bir söz söyledi ki:
“Bırak abi, ahlak çökmüş!
Herkes fırsatçı baksana!!!”
Ne kocaman bir yüreğin varmış be çocuk!
Sana bunu söyletenlere yazıklar olsun!!!