- Günaydın çocuklar!
- Günaydın öğretmenim!
İlkokula yeni başlamış, öğretmenimizin ilk sınıfa girişindeki bu güzel karşılaşmamızdan sonra nasıl da heyecanlanmıştık.
Tek tek konuştuk.
Kendimizi tanıttık.
Sohbet ettik.
Çok güzel bir buluşmaydı.
Siyah tahta.
Beyaz tebeşir.
Siyah önlük.
Beyaz yaka.
Bütün öğrencilerin kıyafetleri aynıydı ve kimsenin kimseden bir farkının olmadığını ve eşit şartlarda okuyacağımızı hemen de anlamıştık.
Kocaman bir Atatürk fotoğrafı asılıydı duvarda.
Bir yanında, İstiklal Marşı.
Diğer yanında da Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi.
Tarih: 1969
İskenderun İnönü İlköğretim Okulu.
Pırıl pırıl bir öğretmenimiz.
Birsen Koçoğlu’ydu ilk öğretmenimiz.
Cumhuriyet Kadınıydı da…
Türkiye’nin o yokluk yıllarında pırıl pırıl bir eğitim – öğretim ve ülkemizin kalkınması için seferber olan öğretmenlerimizin varlığıydı başarının sırrı.
Anne de…
Arkadaş da…
Dost da…
Baba da…
Usta da…
Abla da…
Abi de…
O kadar çok vasıfları üzerinde barındırıyordu ki öğretmenlerimiz; sadece bilgi öğretmiyorlardı, aynı zamanda ahlaklı ve vatansever bir birey olmamız yönünde de eğitiyorlardı.
Evet!
Öğretmenlerimizdi.
de…
Öncelikle; Başöğretmen’in Atatürk olduğunu öğrettiler bize!
Öğretmen.
Eli öpülesi öğretmen.
Yani…
Kimsenin değil, ‘Cumhuriyet Öğretmeni’ olan öğretmen!
Yani…
Başöğretmen Atatürk’ün izindeki öğretmen!
Öğretmenim, Birsen Koçoğlu.
Benim canım annem, öğretmenim!
İstanbul’da yaşıyor öğretmenim.
Sürekli arar, hatırını sorarım.
Öğretmenler Gününüz kutlu olsun öğretmenim.
Aydınlık yarınlarımız, öğretmenlerimiz!
Sadece bugün değil, her gün sizi kutluyorum ve önünüzde saygıyla eğiliyorum