Vefa mı dedin?

Bitmedi.
Arkadaşımla sohbetimiz çok güzeldi.
Düne devam!

Günümüzde yaşananları konuşuyorduk.
Eski günleri.
Yaşanmış hayat hikâyelerini.
Dostluğu.
Eski mahalle kültürünü.
Aklımıza ne gelirse!
Konudan konuya atlayarak hem de…

   *     *     *

Dünkü köşe yazımda; bugün gelinen noktada paranın gücünü(!) ve toplumda yarattığı ahlaki çöküş ile ilgili bazı noktalara değinmiştim.

   *     *     *

Önemli bir noktayı bugüne ayırdım.
Vefa!
Bir cümleyle geçiştiremezdim.

Konuyu açtım ki arkadaşımın cevabı şaşırtmadı:
“Vefa mı dedin?”

Evet, vefa!
Tüm değerleri alt-üst eden sihirli kelime!

Sonrasında neler konuştuk, neler.
‘Nerden, nereye?’ dedik ikimiz de!

İstanbul’da bir semt adı mı?
Bir Boza çeşidi mi?

   *     *     *

Hani, ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ sözündeki gibi; hayatımızın en önemli değerlerinden biri olan vefa…

   *     *     *

Bugün öyle mi?
Vallahi bazen 40 saniye bile hatırı kalmamış!

İşte her şey ortada!
Çabuk unutuluyor.
Şahsi çıkarlar her şeyin üstünde
Utanma da yok!

Ben!!!
Ben!!!
Ben!!!

Nedir bu bencillik?
Nedir bu çıkar hırsı?
Nedir bu vefasızlık?

   *     *     *

Ben sordum, arkadaşım cevap verdi.
Arkadaşım sordu, ben cevap verdim.

Ben dedim ki:
‘Vefa, bir Boza çeşidi!’

Arkadaşım dedi ki:
‘Vefa, İstanbul’da bir semt adı!’

Gülüştük, içimiz burkularak.
‘Vefa’, gerçekten ‘vefa’!
İnsan vasıflarını kaybetmeyene tabii ki!!!