Mektubu okumaya başladığı zaman, tüm sözcüklerin sevdiğinin yüreğinden aktığını hissediyordu.
* * *
Satır satır okudu.
Bir daha okudu.
Bir daha, bir daha…
Özlem kokuyordu.
Mutluluk kokuyordu.
Sevgi kokuyordu.
Gözleri doldu bir an.
Avuçlarıyla dudaklarına götürdü mektubu.
Öpüp kokladı.
‘İkinci Bahar dedikleri bu olsa gerek!’ diye iç geçirirken, adeta bir güvercin gibi gökyüzüne doğru uçuyordu sanki.
Arabasına bindi.
Yine denizin kenarında buldu kendini.
İndi.
Ağır ağır ilerliyordu.
Bir an saate baktı.
Çok geç olduğunu fark etti.
Umursamadı bile!
Saçları dalgalanıyordu, rüzgârda.
Hava serinlemişti.
Şalıyla omzunu kapattı.
Üşüdü biraz.
Dalgalar kıyıya vuruyordu.
* * *
Kendini bu sevgiye çok kaptırdığını düşünürken, bir yol ayrımında olduğunu kendi kendine fısıldadığının farkında bile değildi.
* * *
İçindeki fırtınaları dindiremiyordu.
Yoruldu.
Bankın kenarına oturdu.
Tam da o bankta!
Sevdiğiyle konuştuğu.
Hep dertleştiği.
Gözlerine hapsolduğu bankta.
Uzaklardaydı artık!
Mektubu aldı eline.
Tam okuyacaktı ki…
Yapamadı.
Gözlerinden yaş süzülüverdi.
Ne olacaktı?
İçinden çıkamıyordu bir türlü.
Karar vermeliydi!
Mektubu katladı.
Usulca çantasına yerleştirdi.
‘Belki de bir gün!’ dedi.
İşte tam da burada noktayı koydu.
* * *
İyi pazarlar!
Kazanan hep ‘SEVGİ’ olsun.
Sevgiyle kalın…