Hadi kalk gidelim!

Gözleri doldu.
Ağlasa mı – ağlamasa mı?
Sıktı kendini!

Gözleri kapalı.
Belli ki düşüncelere dalmış.
Zaman geçmiyor sanki.
Gözlerini açmak istemiyor.
Tir tir titriyordu da.

Bir ara…
Yanaklarına doğru süzülen gözyaşları, adeta bir derede akarcasına yolunu bulunca her damlada ayrı bir resim karesi kendini gösteriyordu.

Tutamadı kendini.
Boğazının düğümlendiğini hissetti.
Hıçkırıyordu artık.

Duygusallaştı.
Gözyaşları çok şeyler anlatıyordu.
Sustu.

Kime anlatacaktı?
Ne diyecekti?
Nedenini mi sorgulayacaktı?
Güvenecek mi?

Peşpeşe soruları beyninden geçiriyor ama cevaplarını bulmakta çok zorlandığını da belli ediyordu.

Kalktı.
Dalgın dalgın yürüyordu.
Gözyaşlarını sildi.
Kumsala varmıştı bile.

Denize girdi.
Kendine geleceğini düşündü çünkü.
Bir süre sonra çıktı.
Bankta gözleri çok uzaklara daldı.

Tam da o an!
Bir el omzuna dokundu.
Sımsıcak.
Şefkatli.
Güven veren bir el.

İrkildi.
Bir dost eliydi bu.

Duygusal ses tonu yüreğini ısıttı:
“Hadi kalk gidelim!”

Birbirlerine sarılarak yürürken, her adımda o dost elinin sıcaklığıyla çok çok rahatladığını hissetti.

İşte böyledir dost eli!
Sokak lambaları da onlara eşlik etti.
Öykü yazıyorlardı adeta.

    *     *     *

İyi pazarlar!
Hayatınızda, sizi bırakmayan bir ‘dost eli’ omuzunuza hep dokunsun.
Dostça kalın…