Çocuklar, ahh bu çocuklar!

Çocuk işte!
Nereden bilsin ki…

Biri 7 yaşında.
Biri 9…
Biri de 12 yaşında.

Anne – baba, her doğumda mutlu olmuş ve çocuklarını elbebe – gülbebe büyütmüşlerdi.

Evet!
Orta halli bir aileydiler.
Geçiniyorlardı işte.

Mutluydular.
Kendilerine göre iyi halliydiler.
Umutları vardı.

Bir gün…
Böyle bir durumu beklemiyorlardı hiç.
İşleri bozuldu.
Ekonomi allak – bullak!
Sıkıntı kapıdaydı artık.

Anne de baba da çalışıyordu ama peşpeşe yaşanan zamlarla birlikte dibe vurmuşlardı.

Çalışma sırası çocuklara gelmişti.
Her 7 yaşına gelen çıraklığa…
Üçü de çocuk yaşta hayatın yükünü taşımak zorundaydı bundan sonra.

Doğumları hatırladı anne bir an.
Üstlerine nasıl da titredi.
Hayalleri vardı çocuklarıyla ilgili.
Gözleri doldu!

Bütün çocuklar için dua etti.
‘Hiçbir çocuk, küçücük yaşında bu kadar yük taşımamalı’ diye düşündü.

Çocuklarına baktı uyurlarken.
Üçü de çalışıyor.
Yorgun bedenleri, canını acıtıyordu!

    *    *   *

Sokaklarda görüyorsunuz ya bazen.
Kimisi hor görüyor onları.
Kimisi bağıra bağıra kızıyor.
Kimisi de şefkatle bakıyor.

Unutmayın!
Onları da bir anne doğurdu!!!

    *    *    *

Şimdi soruyorum!
Bu çocukların günahı ne?

Asla günahı yok o çocukların; ülkeyi soyanlar ve kötü yöneterek çocuklarımızın aydınlık yarınlarını çalanlardır günahı olanlar!

    *     *     *

Mustafa Kemal Atatürk, çocuklara bayram armağan etti.

Şimdi ise; bırakın bayramı, çocukların geleceğini bile çalıyorlar!

    *     *     *

Kimse kendini ayrı tutmasın.
Bütün çocuklar, çocukça yaşamalı!
İyi pazarlar.