Geçmiş dönemde örnekleri çoktur.
Bir göreve seçildikten sonra, dersiniz ki bütün dünyayı kendisi yaratmış!
En iyisi.
En mükemmeli.
En başarılısı.
En yakışıklısı.
En bilgilisi.
En karizması.
En güzeli.
En…
En…
En…
Her konuda bir ‘en’ takıntısı olur!
‘En büyük başkan bizim başkan!’
Gel keyfim gel!!
Ekip arkadaşlarını bir bir yanından uzaklaştırması bile, nasıl bir ‘ego’ içinde olduğunun göstergesidir.
Tam da böyle!
Yani…
Her seçim sonrası aynı terane!!!
Poh-pohçular!
Hava-civa takımı!
Goy-goycular!
İşlerini iyi bilirler:
‘Gelen ağam, giden paşam!’
Bir makama seçilenlerin içinde bulunduğu ruh hali her zaman böyledir ve böyle gazları severler.
Ayakları yere basmaz artık, seçilenlerin!
‘Afra-tafra’ zamanıdır!
Ben neymişim’ havaları!
Ohhhooooo!!!
İşte bundan sonrasında hep aynı tablo!
Uçan balon gibidirler!
Peki ya sonra?
Ayakları yere basmayan, yere çakılır!!!
Tam da böyle oluyor ve koltuk elden gidince etraflarındaki yalaka takımı da bir anda ortadan kayboluveriyor.
Eeeeee!
Seçilenler ‘poh-poh’lanıyor!
Birileri de ‘poh-poh’luyor.
Al gülüm, ver gülüm!
Yani…
Arz-talep meselesi!!!