Pazar gününün manşeti bu!

Çocuklarıyla ve torunlarıyla güzel bir hayatı var, ama…

Ne güzel bir kadın!
Sade bir yaşamı olsun istiyor.
Yüreği çok yorgun.
Nereye gitse, aklı diğer tarafta kalıyor.
Ammmaaa ‘ama’ var hayatında!

Hayat da yordu.
Ama…
İki arada – bir derede yorgunluk bitmiyor!

Ne kadar uzakta da olsa; bazen yüreğinin sesine cevap vermek ve kendini daha da uzaklarda yaşamak istiyor.

Yine, ama…
Olmuyor da olmuyor!

Sessizce dinlediği şarkıda kendini dinliyor.
Gözleri kapalı ve yorgun!

Muazzez Ersoy ne güzel söylüyor.
‘Aynı çatı altında’

“…Yıllar yorgun ben yorgun
Boşa geçmiş seneler
Bende hicran yarası
Bende bitmez çileler…”

‘Hey gidi günler’ diye mırıldanırken, yatakta bir o yana, bir bu yana kıvrılarak gecenin çok geç saatlerinde buluyor kendini.

Kafası yine karışık.
Sorular hiç bitmiyor.

  • Sevsem mi?
  • Sevmesem mi?

Yine bir sınav geldi – çattı!
Tam bir çıkmaz sokak onun için!
Karar vermekte zorlanıyor!!!

Günler, günleri hızla kovalarken sevgisinin de çığ gibi büyüdüğünü fark ettiğinde, içinde bir boşluk olduğunu hissetti.

Bir yerde durmalıydı.
Ama…
Hadi gel de kalbine anlat!

‘Sevginin gücü!’
Pazar gününün manşeti bu olsun.

Ama…
Bir şekilde karar verecek!

Virgül mü?
Nokta mı?
Cümlenin sonuna hangisini koyacağını düşünüyor!

Siz olsanız ne yapardınız?
İyice bir düşünün bakalım!

Bir hatırlatma!
Uzaktan davulun sesi hoş gelir!!!

Bir cevap yazın