Çocuklarını eğitirken onlara stres yükleyen, gelecek kaygısı aşılayan, üretme yerine tüketen, kendi kadim kültüründen uzaklaştırarak, popüler kültürün tutsağı yapan başka bir ülke var mı? Bilinmez, ama eğitimin özünü ve amacını insandan ve insanlıktan mesafeli tutan bir eğitim anlayışımız, bizi ve çocuklarımızı kendi içimize hapsetmiş, yarına dair karamsarlık içeren, sahip olduklarıyla yetinmesini bilmeyen, hep yeni şeylere ihtiyaç hissettiren eğitim paradigmamız, çoktan kendisini ve değerlerinin sorgulanmasını hak etti. Çok şeye sahip olma kaynaklı bir mutluluk anlayışı, yerini bir türlü dini ve dili sevgi ve hoşgörü olan, yaptıklarından keyif alabilen, sade ve basit bir yaşamı önceleyen, dayanışma ve yardımlaşma kültürünü öne çıkaran, adil, eşitleyici, yaratıcı ve çözümleyici ruha terk etmemiş, çocuk ve gençlerdeki zihin bulanıklığı, dengesiz ruh hali ve bu günden yarına hızlı tüketim iştahı, eğitimin marazları olarak öne çıkmış ve acil çözüm beklemektedir. Sistemimizin bir diğer basınçlı dinamiği ise, ilginç ve sonsuza uzanan Yenilik kavramının ne anlama geldiğidir. Oysa her yaratılan ve ortaya sunulan Yeni ‘nin arkasında tüketimi körükleyen modanın, popüler kültürün ve reklamların boş, manasız ve özensiz silueti durmaktadır.
Oysa,’Zen felsefesinin en iyi nedir?’ sorusu, enine değil derinliğine bir düşünce sistematiği geliştirdiğinden tam da eğitim sistemimizin ihtiyaç duyduğu zihinsel formasyonun sacayağı olacaktır. Eğitimin paydaşları olan çocuk ve gençlerimizin, eğitim ve öğretimin tüm süreçlerine savunmasız bir şekilde yakalanmaları, onlarda tartışmasız duygu yorgunluğu yaratmakta, kendi sezgisel atılımları engellenmekte, doğalarını keşfetmeleri, kendilerini doğru tanımalarını ve yön eğilimlerini sürüncemede bırakmaktadır.
Aydınlanmacı bir yaşam felsefesi olan ve Uzakdoğu Budizmi olarak ta tanımlanan Zen Felsefesi; erdemli ve ahlaklı olmayı gerektirir. Yapmacıklı, suni, taklitçi bir yaşam tarzı yerine, doğal, sade, farkında ve odaklı bir zihin ve ruh halini benimser. Doğayla çatışan değil, onun doğal düzeniyle uyumlu bir yaşam anlayışının mutluluğun kaynağı olduğunu salık verir. Günümüz kaotik koşuşturması içinde, dinginliği, sadeliği, dengeyi, farkındalığı bulmak ve öyle yaşamak, zorunluluğu öncelikle gençlerimizin ve çocuklarımızın zihin berraklığı ve ruhsal denge bakımından oldukça önemlidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz her şeyden önce, zihni tembelleştiren, bakış açılarını körelten, sorgulama yetilerini sınırlayan, öğrenmeyi değil, ezberlemeyi teşvik eden bu eğitim paradigmasında, analitik bir betimleme yapmaları için, her şeyden önce yaşamlarında ve öğrenim sürecinde, fazla olan ne varsa, onları bırakmalı, sadeleşmeli, yaptıkları şeyleri asla yarıda bırakmamalı ve sakinleşmelidirler. Sınav odaklı olan ve çocuk ve gençlerin yaratıcı, çözümleyici, eleştirel ve diyalektik düşüncelerine gem vuran bu sisteme karşı öncelikler belirlenmeli, zaman ve stres yönetimi becerisi için, dingin ve motive bir hayat tarzı benimsenmeli, acelecilik yerini bilinçli bir yavaşlamaya bırakmalıdır. Bencil, yarışmacı ve saldırganlığa prim tanıyan sisteme karşı, başarı odaklı düşünme sistemi, mutlaka sevgi, hoşgörü ve şefkatle beslenmeli, ayırıcı değil, birleştirici tavırlar alınmalıdır. Ben odaklı bir eğitim ve yaşam dışına çıkılarak, aidiyet hissi güçlendirilmeli, bütünsel ruh ve zihin sağlığı zinde hale getirilmelidir.
Öğrenim süreçleri boyunca olaylar, olgular, konular, üniteler, arasındaki içerik hiyerarşisi ve nedensellik bağı, sonuçlar üzerine odaklanmanın çözümsüzlüğünden ziyade, nedenler ve amaçlar üzerine odaklanmayı gerektirir. Zihin berraklığı onarımı; çocuk ve gençlerimizde, yürekten gelen bir çabayı zorunlu kıldığı gibi, huzur ve sakinliği bulmak içinde, ruhun yeniden inşası gereklidir. Aslında bu öğüten sisteme karşı, zihin onarımı ve ruhun inşasında, ülke gerçeklerinden bağımsız olarak, çocuk ve gençlerin, düşünmede, anlatımda ve öğrenmede nitelik kazanmaları, dal budak sarmış aklın, dallarında değil, eleştirel, diyalektik, analitik ve yaratıcı aklı ve düşünceyi barındıran köklere odaklanmalarıyla mümkün olacaktır.