Devlet anlayışında denge ve denetim sistemini ortadan kaldırırsanız Güçler Birliği, Güçler Ayrımının yerine geçmez, tersine Güçler; Yürütme Gücünün potasında erirken, Tek Güç yürütme hukuk devlet kavramını da anlamsızlaştırır. Hukukun doğuşu, gelişimi ve uygulanmasında hep toplumsal yapı ve kültürden beslenen insan, eşitlik, ahlak ve adalet varken, gelinen noktada ülke hukuk ve yargı sistemi, tartışılır hale gelmiştir. Hukukun egemen olduğu ülkelerde devletin dini tartışmasız adalettir. Adalet çöktüğünde devletin çökmesi kaçınılmazdır.
2010 Anayasa referandumun da, daha sonra ülkenin başına bela olacak FETÖ terör örgütünün, dönemin iktidarıyla el ele, kol kola yürüyerek başardıkları hukuka sızma ve devletin dini olan adaleti kendi çıkar ve mensupları için kullanma fütursuzluğu, o tarihten sonra devletin hücrelerine girmiş, vatandaşın tek güvendiği hukuk ve yargı sistemi, bir güvence olmaktan çıkıp, vatandaş üzerinde görünen bir korku izi bırakmıştır. Hukuk ve yargı sistemi bozulduğu için Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda bu ülkenin gerçek sevenleri, Atatürkçü subayları derdest edilmiş, katalog suçlar ve gizli tanık ucubeleri, hukuk sisteminin parçaları haline getirilmiştir. Bu hukuksuz yargı uygulamaları nice ocakları söndürmüş, vicdandan akan adalet kavramı, yerini talimatlarla belirlenen kirli adalete bırakmış, Cumhuriyetin kurum ve kuruluşları, başlarına atanan biat ve itaat kültürü mensuplarıyla, hukuk, adalet, ahlak ve eşitlik kavramlarından hızla uzaklaşmış, adil bir toplum inşasında başarısız kalmışlardır.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, hukuk ve yargı sistemi, KHK’lar gibi hukuksuz ve denetimsiz uygulamalarla yeniden tahkim edilmiş, eşit muameleyi güvence altına almak, hukuk ve yargıyı güvenilir kılmak, herkes için adalet kavramını tabana yaymak, devletin dinini yeniden ve doğru şekilde tesis etmek gibi, ulvi görev ve sorumluluklar, hukuk ve adalet bağlamından kopuk KHK’lar içinde savrulup gitmiş, yeni Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi paradigmasında, hukuk sistemine talimat hukuku ve etkin pişmanlık gibi yeni hukuksuzluklar eklenmiş, yargıç güvencesi, bağımsız ve tarafsız yargı işlevsizleştirilmiş, bir çok kamu yönetimi uygulaması, hukuksuz yasa, tüzük ve yönetmeliklerle yerine getirilmiştir.
Adalet; Yargının rasyonel aklı, bilimsel veri ve delil, ahlaki bir vicdan muhasebesi ile değil, genel bir talimata bağlı verilirken, “A-Adalet” kavramı öne çıkmaya ve alan bulmaya başlamıştır. Bir mahkemenin verdiği herhangi bir karardan sonra, hele bu karar iktidar cenahını memnun etmiyorsa ve bunun üzerine karar veren mahkeme üyeleri hakkında soruşturma izni veriliyor ve bu üyeler dağıtılıyor. Ya da herhangi bir kimse hakkında bir mahkeme berat verip, bir diğer mahkeme başka ucube bir suçlamayla aynı şahsı yeniden tutukluyorsa veya FETÖ terör örgütüne bahisle tutuklu bulunan Amerikalı rahip ve Türk asıllı Alman gazeteci talimatla serbest bırakılıyorsa, bu durum hangi hukuk ve ahlak normlarıyla izah edilecektir. İşte ülkede hukuk ve yargı sisteminin geldiği durum. Demek ki, ülke de Siyaset; tek güç olarak cübbe giymiş, hukuk ve yargının arka planında talimatla adalet dağıtılmaya başlanmıştır.
Pratik, teorinin hayata geçirilmiş hali olduğundan yaşanan yargı pratikleri, nasıl bir hukuksuzluğa doğru yol aldığımızı göstermektedir. Kendi yaptırımları, yasal labirentleri ve modası geçmiş monologlarıyla, hukuk, ahlak ve adaletten kaçınan yargı sistemi, bazılarını kendine hayran bırakabilir. Bizler ülke insanı yani çoğunluk, düşüncelerimizi çekinmeden söyleyebileceğimiz, hakkımızı sonuna kadar arayabildiğimiz ve tüm iş ve işlemleri hukuka bağlı bir devlet ve yargı sistemi istiyoruz, biz diyalog diyoruz, hukuk herkese lazım diyoruz…