Demokrasinin sağlam arka planı, ekonomik kalkınmanın temel unsuru, toplumsal ve kültürel yapının organizasyon ağı, uygarlığın uç hamlesi ve devletin zenginliği olan eğitim; ne yazık ki ülkemizde uzun bir süredir dalgalı serüvenini tamamlayacak gibi gözükmüyor. Eğitim sistemimizdeki sistemsiz uygulamalar ve politikalar eğitimde anlık kırılmalara, düzensizliklere ve çapsızlıklara neden olmuştur. 2002’den beri aynı iktidarlar süresince, Milli Eğitim Bakanları sürekli değiştirilmiş, her yeni bakan eğitimde sorun olmaya başlamış arızalı durumları tespit edip çözüm arayacağına pansuman tedbirlerle, gündelik politikalarla, kendinden önceki bakanın yaptıklarına palyatif çözümler getirerek hep gelecekten yemişlerdir.
Dün ve bugün sorgulanmamış, yarınlara nasıl bir perspektifle varılacağı kestirilememiştir. Her dönem eğitime ayrılan bütçe, yapılan derslik sayısı, dağıtılan kitap, haksız özel okul teşviki ve okullara sokulan ekonomik ömürleri birkaç yılla sınırlı ve masraflı teknolojik aygıtlarla övünülmüş, eğitimin içeriği, ders programları, müfredat, materyal kullanımı gibi ülkenin ve çocuğun gelecek haritasını oluşturan nirengi noktalara dokunulmamış, öğretmen yetiştirme, seçme ve atama konularında, temel öğretmenlik mesleği tutum ve becerileri, iletişim, alan derinliği, genel kültür düzeyi, yaratıcılık, planlama ve değerlendirme kriterleri dikkate alınmamış, haksız, hukuksuz bir şekilde ucube mülakat sistemiyle adeta taraftar ve biat kültürüne uygun elemanlar seçilmiştir.
Eğitim sisteminin göbeğine oturan sınav odaklı başarı değerlendirmesi, çocuğun iç dünyasını, hayallerini, bu konudaki becerilerini, sosyal, kültürel ve sportif yeteneklerini çok gerilere itmiş, ezber ve soru çözme çabası velileri alternatifler bulmaya zorlamış, yardımcı kaynak kullanımı, özel ders, etüt ve merdiven altı dershanecilik mantar gibi biten özel okul salgını, eğitimin kara delikleri olarak önümüzde durmaktadır. Öğretmenler sendikacılık faaliyeti adı altında özünden, ahlakından ve beklentilerinden koparılıp, menfaat ve hakkı olmayanı isteme psikozuna sokulmuşlardır. Eğitimin omurgası esnemiş, dik durmaya çalışanlar hastalıklı olarak nitelendirilmiştir. Yeni devlet ve hükümet sisteminin atanan yeni bakanı, eğitimci kimliği, işin mutfağında yetişmesiyle, bir anda
öğretmenlerin gönlünde taht kurmuş, açıklamaları, eğitime bakışı ve yorumlarıyla eğitim konusunda beklentileri yükseltmiştir.
Ancak eğitim adına açıklanan 2023 vizyon diye adlandırılan yol haritasında, çok önemli kavşak ve yol üstü işaretler unutulmuş, yüksek beklenti bir anda beklenti krizine dönüşmüştür. Açıklanan metinde sistemin kodlarını oluşturan ortaokul 8. Sınıf ve liselerin 12. Sınıf öğrencilerinin denek olarak kullanıldığı, diğer öğrencilerin ise bu sınavlara endeksli bir çalışma ve ezberleme gerçeği karşısında, sadece sınavla öğrenci alan lise sayısını azaltarak çözüm getirme, tutarsız ve amaçsız kalmıştır. ÖSYM sınavlarına nerdeyse değinilmemiş, gençlerin en verimli oldukları dönemin, sınav kâbusu ve stresine heba edilmesine seyirci kalınmıştır. Sınav odaklı ve başarı endeksli bir eğitim sistemine ne tür ve şekilde yenilik getirirseniz getirin, tüm bu uygulamalar sınav odaklı eğitim sisteminin dişlilerince öğütülecektir. Aslında bu vizyon belgesi şimdiye kadar yapılanmayanların bir çetelesiydi. Eğitimin yeniden ve anlamlı, milli ve partiler üstü olması için toplumsal bir uzlaşı kaçınılmazdır. Vizyon belgesinde Fen ve Sosyal bilgiler liselerini öne çıkarıp, onların amaç ve vizyonlarını, işleyişlerini, öğretmenlerinin seçimini, ayrı ve üstün tutma, elit ve sonuç doğurmayacak bir yaklaşım olarak değerlendirilmiştir.
Çünkü bilinmelidir ki, en az fen liseleri kadar köklü, başarılı, sosyal bilimler liseleriyle de kıyaslanmayacak kadar başarılı ve tanınmış Anadolu liselerimiz vardır. Aslında liseleri meslek ve akademik liseler diye kategorize etmek, meslek liselerine önem ve ağırlık vererek teşvik sağlamak, akademik liseye olan talebi azaltacaktır. Demek ki; bu vizyon belgesinde de işin mutfağında olanlarla çok çalışılmamış…