Suriye’de IŞİD sonrası senaryolar teker teker yürürlüğe konulmaya çalışılıyor. Rusya ve İran, Esad rejimi ile ittifakını sürdürürken özellikle Rusya, PYD-YPG ile de dirsek temasını ve zaman zaman da desteğini sürdürmektedir. Türkiye de bir punduna getirip Afrin’e girmenin hesabını yapıyor. Aslında TSK, Afrin’e ‘Ha girdi, ha girecek!’ gibi…
ABD, PYD-YPG’yi adeta Türkiye’yi yok sayan bir davranışla destekliyor. Kurulmasına başlanan 30 bin kişilik Sınır Güvenlik Gücü (BSF)’nün büyük bir kısmının PYD-YPG’li (yani PKK’lı) olacak olması ve bu ‘Kürtler’ diye nitelenen grubun Türkiye sınırında konuşlanacak olması, Türkiye’ye yönelik tehdidin derecesini daha da yükseltmektedir.
Türkiye’nin Suriye’de aslında pek de fazla gücü olmayan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve ‘ılımlı muhalefet’le ittifakı ise beklenen yarardan oldukça düşüktür. Burada Türkiye’nin kendi güvenliği ve bölgenin istikrarı açısından daha güçlü müttefikler bulması yararlı olurdu. ABD’nin eğitim, birlik kurma ve silah desteğini olabildiğince PYD-YPG’ye aktardığı bir ortamda, Türkiye’nin de Rusya-İran-Esad rejimi ile ittifak yapması daha yararlı olabilirdi. Ancak Türkiye Esad konusundaki kırmızı çizgisini sürdürmektedir.
Öte yandan ABD Başkanı Trump ve yönetimi AB ülkeleri de dâhil tüm dünyadan tepkileri çekerken, Türkiye’nin İslam ülkeleri yanında Avrupa ülkelerini de yanına almasında yarar vardır. Dönem, Türkiye’nin güvenliği açısından inatlaşma değil, diplomasinin inceliklerini kullanma dönemidir.
Suriye’deki mevcut ittifaklar dikkate alındığında, her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin’deki PYD-PKK’yı işaret ederek ‘Bir gece ansızın gelebiliriz!’ demişse de, bu harekâtın gerçekleştirilmesi halinde Suriye’deki ÖSO dışındaki tüm aktörler Türkiye’nin karşısına dikilebilir. Hatta Suriye’de ‘çözüm süreci’ olan ‘Cenevre ve Astana süreçlerini’ baltalamakla bile suçlanabilir. Bu harekât için en azından Rusya’nın itirazının giderilmesi ve Esad rejiminin suskunluğu önemlidir.
ABD’nin, bölgede kimseye danışmadan PYD-YPG’nin ağırlıkta olduğu Sınır Güvenlik Gücü(BSF) kurmaya çalışması sadece Türkiye’nin değil, Rusya ve Esad rejiminin de büyük tepkisine sebebiyet verdi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bu konuda ‘ABD’nin Suriye’de ordu kurma çabaları ülkenin toprak bütünlüğüne zarar verebilir. ABD’den bu konuda detaylı açıklama bekliyoruz!’ derken, Esad rejimi de ‘Suriye ordusu, ülkedeki herhangi bir ABD ve onun araçlarının varlığına son vermeye kararlıdır!’ şeklinde bu oluşuma karşı olduğunu belirten bir açıklama yaptı.
Esad rejimi, çok yakın bir tarihe kadar aleyhinde konuşmaktan kaçındığı PYD-YPG’ye bu son Amerikan ortaklığının ardından ‘hain’ nitelemesi yaparak tepki gösterdi.
Şu ana kadar açıkça görülebildiği üzere, Trump yönetimindeki ABD, giderek ‘sorumsuz’ ve dünyayı hiçe sayan bir tavırla hareket etmektedir. Trump’a karşı olduğu ortaya çıkan ülkelerle bir araya gelmelidir. Ancak bu bir araya gelişte Türk devlet adamları tek başına efelenme ve meydan okuma yanlışlığından kaçınmalıdır.
ABD Başkanı Trump, İslam ülkeleri içerisinde öne çıkanlar arasında Türkiye, İran ve Pakistan’ı hedef seçmiş gibidir. Bu durumun da izlenerek, devamı halinde ortak önlemler alınması da düşünülebilir.
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın epeydir üzerine basa basa söylediği ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’i, Afrin’de gerçekleştirecek mi? Bu konuda en azından Rusya ve Esad rejimini yanına alması gerekmektedir. ABD’nin PYD-YPG’li 30 bin kişilik BSF’yi kurma kararı, yani Suriye’yi bölme girişimi üzerine bir şans yakalanmış olabilir. Gene de Türkiye’nin artık Esad rejimiyle ilgili ileri geri konuşmayı bırakıp, uzlaşma arayışına gitmesi gerekebilir.
Son Söz: Suriye’de yeni haritalar çizilirken, birçok farklı ittifaklar kurulurken, ne köşede beklenmeli, ne de ittifak ve yararlı uzlaşmalardan uzak kalmalıdır. Afrin epeyce önemli!