İDDİA ŞU: Sarraf ve suç ortakları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik yaptırımlarını ihlal ettiler. Bu amaçla, para aklama, rüşvet verme gibi suçlar işlediler.
DAVADA NİYE SARRAF’IN ADI GEÇMİYOR?
Anlaşıldığı üzere Sarraf, savcılıkla bir anlaşma yapmış. Savcılık da verdiği bilgiler karşılığında kendisini davaya dahil etmemiş. Bizim hukukumuzda da itirafçılara uygulanan indirimler, hatta cezasızlık sebepleri var. Bunun benzeri bir durum yani. Yaptığı anlaşma gereği verdiği ifadenin doğruluğu yanlışlığı ayrı konu tabii.
Bu sebeple sadece Halk Bankası’nın genel müdür yardımcısı yargılanacak bu davada. Başka davalar gelir mi ardından, bunu bilmiyoruz bu aşamada. Umarız gelmez.
SORU: BU BİR MİLLİ MESELE Mİ?
Asla değil. Devletçe sahiplenilmemeli. Milli bir mesele haline getirilmemeli. Devlet, bu kişinin işlediği iddia edilen suçlarla arasına kesin mesafe koymalı.
Sarraf, aslen İran vatandaşı. Sonradan Türk vatandaşlığı da verilmiş. Dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a kayıtsız şartsız bağlılık mektubu yazmış biri. İşlediği iddia edilen suçlar, tamamen şahsi çıkar elde etmeye yönelik.
İranlı bu altın tüccarının, şahsi çıkar elde etmek için içinde yer aldığı iddia edilen bir şebeke var. Bu şebekenin, Türkiye’de bazı kamu görevlilerine rüşvet vererek işlerini yürüttüğünün iddia edilmesi, meseleyi milli bir mesele haline getirmez.
DAVA BİZİ İLGİLENDİRİYOR MU?
Elbette ilgilendiriyor.
Dava milli bir dava değil, ama elbette hepimizi yakından ilgilendiriyor.
İddianamede Türk Bankası-1 olarak geçen Türk Kamu bankasına ağır bir ceza gelmesi muhtemel. Bunun Türk ekonomisini ciddi şekilde etkileme ihtimali çok yüksek.
Karmaşık ilişkiler içindeki İranlı bir altın tüccarı ve suç ortaklarının ödemesi gereken bir bedel, Türk halkının sırtına yüklenmemeli. Bu sebeple devlet, bu davayla arasına kesin bir mesafe koymalı. “Yaptıysa Devleti ve milleti için yaptı” anlamına gelecek yaklaşımlardan kesinlikle kaçınmalı. Aksi takdirde, bedelini esnafıyla, memuruyla, işçisiyle, çiftçisiyle, iş insanlarıyla tüm Türk halkının ödeyeceği bir meseleye dönüşmek üzere bu iş.
HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN İDDİA ETTİĞİ GİBİ BU BİR KUMPAS DAVA MI?
Bu konuda bir değerlendirme, ancak deliller ortaya konuldukça yapılabilir. Şu ana kadar açıklanan iddianamelerdeki iddialar çok ciddi.
Bu kadar ciddi iddiaların altının, iddia makamınca boş bırakılmış olma ihtimali düşük.
Sarraf’ın kendini kurtarmak için yaptığı anlaşılan anlaşma uyarınca verdiği ifadenin davanın tek delili olduğunu düşünmek fazla iyimserlik olur. Dosyadaki bir takım belgelerin deşifresini yapmış ve belki de yeni belge delillerine ulaşılmasını sağlamış olabilir.
İddiaları ispatlamak için duruşmada ileri sürülecek deliller, jürinin huzurunda savcılar ve avukatlar tarafından tartışılacak. Eğer Sarraf’ın ifadesi delil olarak kullanılacak ise, onun da duruşmada dinlenmesi ve çapraz sorguda soruları cevaplaması gerekecek.
Bundan sonra hepimiz göreceğiz, iddianamedeki ciddi iddiaların altında, bunların ispatına yetecek ciddi deliller var mı?
Delilleri görmeden, tartışmaları dinlemeden, duruşmaları izlemeden Sarraf ve ortaklarının şahsi çıkar için işledikleri iddia olunan fiilleri sahiplenir açıklamalar yapmak ülkemize zarar veriyor. Acilen doğru bir strateji geliştirilmeli ve devlet aklı ortaya konulmalı.