Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan yeni adli yıl açılışını protesto eden 52 baro arasında yeralan Hatay Barosu, 2019 – 2020 Adli Yılın başlaması dolayısıyla Atatürk Anıtı’na çelenk sundu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Ata’nın huzuruna çelenk bırakan Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez, yeni adli yılın; savunmaya saygı, yargıda adalet, bağımsız, tarafsız ve daha uygar bir hukuk düzeninin esas alındığı bir yıl olmasını dileyerek, meslektaşlarına, yargı camiasına, ülkeye ve adalet bekleyen tüm yurttaşlara hayırlı bir yıl olmasını diledi.
“Biz kör siyaseti değil, hukukun üstünlüğünün siyasetini yaparız”
Tartışmalarla başlayan yeni adli yılın açılışında, yargının
son zamanlardaki en sorunlu alanlarına dikkat çeken Dönmez, “Bu adli yıla
birçok tartışmayı beraber getirerek başlıyoruz farkındayız. Bugüne kadar yargı
ile ilgili yapılan tüm değerlendirmelerimizde; öncelikle yurttaşlarımızın genel
ve ortak kaygılarını, ülkemizin uluslararası camialardaki çıkarlarını ve
yargının paydaşları olan avukatların, hâkimlerin, savcıların öne çıkan genel
durumunu ortaya koyar ve bu sorunların nereden geldiğini, neden var olduğunu,
neden çözülemediğini anlatır ve çözüm yolları ararız.
Aşağıda ifade edeceğimiz başlıklar, yargının son zamanlardaki en sorunlu
alanlarına işaret ediyor.
• Hak ve Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesi
• Yargı Bağımsızlığı, Tarafsızlığı ve Şeffaflığının Geliştirilmesi
• İnsan Kaynaklarının Nitelik ve Niceliğinin Artırılması
• Performans ve Verimliliğin Artırılması
• Savunma Hakkının Etkin Kullanımının Sağlanması
• Adalete Erişimin Kolaylaştırılması ve Hizmetlerden Memnuniyetin Artırılması
• Ceza Adaleti Sisteminin Etkinliğinin Artırılması
• Hukuk Yargılaması ile İdari Yargılamanın Sadeleştirilmesi ve Etkinliğinin
Artırılması
• Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemlerinin Yaygınlaştırılması
Bu başlıklar ve tespitler tarafımıza ait değil. 30 Mayıs 2019 tarihinde
kamuoyuna açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde öne çıkan ana başlıklar
bunlar.
“Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde yazılan her bir başlığın varlığı, bugüne
kadar kamuoyu ile paylaştıklarımızı çok daha anlamlı kılıyor. Her eleştirimize
“siyaset yapıyorlar, biraz da işlerine bıraksınlar, cübbelerini çıkarıp da
gelsinler” diyenler tarafından hazırlanan ve 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuna
açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde yazılanlar, siyasi iktidarın 17
yıllık iktidarı döneminde yargıya ilişkin bugüne kadar çözemediği sorunların
sadece bir kısmını içeriyor ve bugüne kadar yapılanların ve yapılmayanların
birer itirafı gibi karşımızda duruyor. Bugüne kadar önemli bir kısmı “Yargı
Reformu Strateji Belgesi”nde 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuna açıklanan
sorunları, bu tarihten önce ortaya koyup bizler çözüm ararken, bu çözümü
yurttaşlarımızın ortak ihtiyacı ararız ve bu eğer siyaset ise evet yaptığımız
dibine kadar siyasettir. Öyleyse bilmeyenler bilsin isteriz ki; biz kör
siyaseti değil, hukukun üstünlüğünün siyasetini yaparız. Hukukun üstünlüğünün
siyasetini yapma yetkimizi de, gücümüzü de Avukatlık Kanunundan alırız” dedi.
“Yargımız bağımsız ve tarafsız mı, hâkim güvencesi var mı?”
Ülkede ciddi bir yargı yumağı bulunduğunu ve sorunların çözümü için de “yargı reformu”nun gerektiğini söyleyen Dönmez, “Siyaset ve medyanın adalet mekanizmasına yoğun bir şekilde etki ettiği bir ülkede; yargının unsurlarının söyleyeceği sözlere siyasetin kendini kapatması, demokratik hukuk devleti ve çoğulcu demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz. Bizler de konuşmayan, konuşamayan yargı adına ses oluruz. Ayağa dolanan taş misali her siyasi iktidar döneminde, ayağa değen o taşı ayıklamak için yapılan her girişim, yargımızı daha da bağımlı ve daha da taraflı haline getirdi. Hem de son Anayasa reformunda, Anayasaya “tarafsız” ibaresi eklenmiş olsa bile, bu böyledir. Yargının işleyişine yönelik tüm düzenlemeler yasalarda mükemmel şekilde yer almış olsa bile, “yargımız bağımsız ve tarafsız mı, hâkim güvencesi var mı” sorusuna verilecek yanıtlar, yargı camiamızın bütün uzun hayat hikâyesinin özetini çıkartır. Biz de soruyoruz. “yargımız bağımsız ve tarafsız mı, hâkim güvencesi var mı?” Yargı bağımsızlığı ve hâkim güvencesi, sadece yargıya ve hâkime tanınan bir imtiyaz değil; toplumun tüm kesimlerinin, demokratik düzenin ve giderek devletin güvencesidir ve yurttaşlarımız bu güvencelerin yokluğunun acısını çok çektiler. “Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması” olarak Ülkemizde ciddi bir yargı yumağı bulunduğunu artık siyasi iktidar “Yargı Reformu Strateji Belgesi”yle dahi kabul ediyorsa, bize de “bir an önce çözelim” demek düşer. Krizin aşılması bağlamında en önemli değişikliğin, “yapısal reform” başlığı altında “yargı reformu” olduğu açıktır. Gecikilmez bir şekilde ciddi ve tüm yargı bileşenlerinin, hem de yürütmeden bağımsız olarak ve kendi sorunlarını kendisi tespit ederek, fikirlerini özgürce ortaya koyabildiği, fikirlerinin dinlenebildiği ve icra aşamasına geçirilen bir yargı reformuna olan ihtiyacımız had safhadadır.
Eğer her siyasi iktidarın yaptığı gibi göstermelik sözler ve yaklaşımlarla “yargının sorunlarını çözüyoruz” görüntüsü altında bir yaklaşımla sorunlar çözülecek olursa, hepimiz yargının tüm sorunlarının olduğu gibi kalacağını ve “artık başka bahara” diyeceğimizi biliyoruz. Bu kadar ağır bir yük varken, Meclisin uzun tatile çıkması, her geçen gün adaletsizliği de geciktirmektedir” şeklinde konuştu.
“Kimin hâkim-savcı olacağına liyakat karar versin”
Hak arama güvencesinin sesi olarak, yargının her şart altında bağımsız olduğu bir sistem ile birlikte taleplerini de dile getiren Dönmez, ” Toplumun tüm kesimleri Türkiye’nin demokratikleşmesini, yargının siyasallaşmaktan kaçınmasını istiyor. İşte bu sebeple bizler devletin yapılanmasında şeffaflık istiyoruz, devletin yapılanmasında liyakat istiyoruz, hayatımızda ve ülkemizde hukuk hâkim olsun istiyoruz. Anayasal kurumların göreceli değil, somut olarak işlevsel ve hukuka uygun davranmalarını bekliyoruz. Yargı ile diğer kurumlardaki cemaatleşmenin-tarikatlaşmanın önüne geçildiğinin somut örneklerini görmek istiyoruz. Artık kimin hâkim-savcı olacağına sadece liyakat karar versin istiyoruz. Hâkim ve savcı alımlarındaki mülakatlarda, hâkim ve savcıların terfi ve tayinlerinde, yüksek yargıya üye seçiminde siyasi düşünce, mezhep ve hemşericilik yerine bilimsel ölçütler ve liyakat usulü getirilsin istiyoruz.
Adalet ve hukukun üstünlüğü; kamu görevlilerinin uygulamalarında ne hissettikleriyle değil; o uygulamaya muhatap olan yurttaşımızın ne hissettikleriyle ilgilidir ve bu uygulamaya muhatap olan yurttaşlarımızın sigortası olan yargı yetkisi; taraf tutmaktan, devleti koruma refleksinden ve idare etme kaygısından uzak hareket ettiği takdirde işlevseldir.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi yerine, tarafsızlık ve bağımsızlığı doğrudan zedeleyecek, yargıyı yürütme emrinde bir organ, hiyerarşik yapıya dahil bir erk olarak çizilen görüntü, işlerin düzgün gitmediğine dair önemli bir göstergedir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun siyasi iktidardan tamamen bağımsız şekilde oluşmasını ve karar vermesini sağlamak hepimiz için zorunluluk halini almıştır. Yargıç teminatının bulunmadığı, yargının şeklen dahi bağımsız olmadığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun doğrudan yürütmenin etkisiyle yönetildiği bir ülkede sistem de bozuk gider, ekonomi de. Toplumsal hayata darbe vuran, kişisel özgürlükleri kısıtlayan, kadına şiddeti artıran, çocuğa istismarı kolay kılan, eğitimden sağlığa her alandaki adaletsiz, eşitliğe ve toplumsal devlet anlayışına aykırı düzenlemeler için hak arayanların ellerine kelepçe vurunca yurttaşlarımız adaleti yine yargıda arayacaktır. Yurttaşımızın hak arama güvencesinin sesiyiz biz. Yargı işlevini görmeyince yurttaşlarımız bizlerden, yolsuzluğun, yoksulluğun önlenmesini, kendilerinin sesi olmamızı bekliyor. Tüm kurum ve kurallarıyla hukukun esas alındığı, hukuka saygının hâkim olduğu, yargının bağımlı halden uzaklaştığı, yargının her şart altında bağımsız olduğu bir sistem kurulması için biz yurttaşlarımızın sesi olmaya devam edeceğiz” dedi.
“Avukatlık Kanunu’na ihtiyacımız var”
Avukatın hak ve yetkilerine veya doğrudan doğruya yaşamına ya da vücut bütünlüğüne yönelen her saldırının bu ülkede yaşayan herkesin temel haklarına yönelen bir saldırı olduğunun altını çizen Ekrem Dönmez, “Savunma baskı altındadır. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır. Sadece mesleki faaliyetlerini yürüttükleri için avukatlar tutuklanmaktadır. Avukatlık mesleği geçmişte örneği olmadığı kadar tehdit altındadır. En önemli güncel sorunlarımızdan biri; yargı gücü ve tanımı içinden, savunma mesleğinin yok edilmesine yönelik girişimlerdir. Savunma mesleği, birilerinin insanlara bahşettiği bir lütuf değildir. Savunmanın olmadığı, etki gücünün kırıldığı, çalışma koşullarının zorlaştırıldığı, önemsizleştirildiği bir savunma hiçbir amaca hizmet etmez. Olsa olsa keyfiliğe, otoriterleşmeye, kanun devletine götürür. Gün geçmemiştir ki, yargıya kendisini teslim eden her kimse, savunmaya mutlaka muhtaç olmuştur. Savunma mesleği, vatandaşlarımızın teminatı ve can sigortasıdır. Hukukun olmadığı yerde adalet olmadığı gibi, savunmanın ve avukatın olmadığı bir yargı ve devlette keyfilik hüküm sürer. Bizler hukukçu kalitesi istediği kadar iyi olsa da yürütme emrinde olan bir yargının, iyi yargı olmadığının farkındayız. Ancak yürütmenin etkisinin ortadan kalkacağı ve bağımsız-tarafsız yargının kurulacağı bir zaman geldiğinde de iyi yargı uygulamaları için iyi hukukçu yetiştirilmesinin öneminin farkındayız. Hukuk fakültelerinin kaliteli hukuk öğretimi yapamadığı, Yüksek Öğretim Kurulu’nun hukuk fakülteleri için üniversite tercihlerinde sıralamaya giren ilk 150.000 sınırını 190.000 sınırına çıkardığı, fakültesinin yetersiz, öğrencisinin niteliksiz, stajının verimsiz olduğu bir hukuk eğitiminin ve staj sürecinin tamamının sorunlu hale geldiği bir ortamda hakim-savcı-avukat kalitesinden bahsedilemez. Yeterli altyapıdan ve öğretim üyesinden yoksun çok sayıda hukuk fakültesinin varlığına ilişkin tüm çekincelerimiz dururken, sadece 2019 yılı içinde 6 hukuk fakültesi daha açılmıştır. Kontrolsüz açılan hukuk fakültelerinden yeterli eğitimi almamış hukuk fakültesi mezunları sınavsız bir şekilde avukatlık stajına başlayıp kolaylıkla avukat olmakta, hem hizmetin kalitesi düşmekte hem de avukatlar büyük ekonomik zorluklara sürüklenmektedir. Avukatların meslek alanı sürekli olarak daraltılmış, münhasıran avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısı ciddi derecede azaltılmıştır. Alternatif çözüm yolları başlığı altında, güçlünün güçsüzü ezdiği bir sistemde, güçsüz tarafı temsil eden vatandaşın hiçbir güvencesi yoktur. Şekli olarak var olan güvenceler keyfilik doğurmakta ve sorunu daha da karmaşık hale getirmektedir. Katılımcı süreç işletilerek değişecek ve sadece meslek mensuplarının içinde yer aldığı Avukatlık Kanunu’na ihtiyacımız var. Yargının unsurlarından biri olan savunma mesleği, yargının tüm unsurlarıyla birlikte anlamlıdır ve bir unsuru yok ettiğinizde elinizde geriye kalan şeyin adı yargı değildir. Yargının kurucu unsurlarının birlikte çalışmasına, adil yargılama yapılmasına, gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklının haksızdan ayırt edilmesine hepimizin ihtiyacı var” dedi.
“Hukukun üstünlüğü, herkes için güvencedir”
Daha çok hukuk devleti, daha çok hukukun üstünlüğü, daha çok insan hakları ve daha çok demokrasiye ihtiyaç olduğunu vurgulayan Baro Başkanı Dönmez, “Biz avukatlar için hukukun üstünlüğünün sağlanması, doğrudan doğruya bir iş, aş ve gelecek kadar önemlidir. Keyfiliğin hüküm sürdüğü bir düzende, bir avukatın hukuk bilgisi ve emeğiyle fark yaratması ihtimali fazla yoktur. Keyfi düzenlerde avukatların yerini iş takipçileri alır. Dolayısıyla, avukatın emeğinin değeri maalesef kalmaz. Adliyelere girişlerde avukatların hâkim ve savcıya kıyasla uğradığı ayrımcı uygulamalar, CMK avukatlarının ücret sorunu, Vatandaşlarımıza sağlanan adli yardımların karşılandığı fonları ihtiyaca olan yetmezliği, genç avukatların ve stajyer avukatların, ekonomideki duraklamaya, sayının çokluğuna ve yargıya duyulan güvenin azalmasına bağlı olarak yaşadıkları ağır maddi sorunlar olduğu yerde duruyor. Adli yıl açılışları her zaman birer samimiyet testidir. Sadece Yargıtay değil, Yargıtay Başsavcılığı, Danıştay ve Türkiye Barolar Birliğinin birlikte ve yürütme etkisinden uzak şekilde ev sahibi olduğu adli yıl açılışlarının düzenlenmesini bir samimiyet testi olarak gelecek yıl için önerimizi yapıyoruz. Adli yıl açılışları yargı erkinin tüm paydaşlarının ev sahipliği ve katılımıyla yapılmadıkça ve tüm sorunların birlikte ele alındığı işbirliğine dönüşmedikçe adli yıl açılışlarının yeri de, yöntemi de anlamsızdır. Adaletin tesisine ve yargılamaya ilişkin tüm sorunlar olduğu yerdedir ve böyle durumlarda yargı erki kullanan tüm erklerin elbirliği ile bağımsız olma çabası vermeleri zorunludur. Keyfiliğin önlenmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, Ülke olarak bizi aydınlığa kavuşturacaktır, birlik ve beraberlik duygumuzu pekiştirecektir. Giderek daha çok hukuk devleti, daha çok hukukun üstünlüğü, daha çok insan hakları ve daha çok demokrasiye ihtiyacımız var. Adaletin güçlü olması, hukukun üstün olması herkes için güvencedir” şeklinde konuştu.